Ondördüncü Fasıl Zindan ve dert hâli dışında iken, o ihlâs, bize niçin gelmiyor?

Nebî (a.s.v.) Efendimiz “Gece uzundur, onu uykun ile kısaltma; ve gündüz aydınlıktır, onu günahların ile karartma” buyurdular. Halkın bulandırması ve dostların ve düşmanların zahmeti olmaksızın sır söylemek ve hâcetleri taleb etmek için gece uzundur. Bir yalnızlık ve sükût hâsıl olmuştur. Ve Hak Teâlâ amellerin riyâdan emin ve muhafazalı bulunması ve hâlis olarak Allah Teâlâ’ya olması için bir perde çekmiştir. Ve geceleyin riyâkar olan adam, hâlis olandan ayrılır. Gece vakti herşey örtülü olup, gündüz meydana çıkarlar. Riyâkar olan adam ise geceleyin meydana çıkar.

O der ki: “Mâdemki bir kimse görmüyor, kimin için yapayım?”

Ona derler ki: “Bir kimse görüyor; velâkin sen bir kimse değilsin ki, o bir kimseyi göresin.”

Senin hâlini öyle bir kimse görüyor ki, bütün kimseler onun kudret pençe-sindedir. Ve âcizlik zamanında onu cağırırlar; ve diş ağrısı, göz ağrısı, kulak ağrısı ve töhmet ve korku zamanlarında hep onu yâd ederler; ve onun işittigine ve hâcetlerini uygun eyleyeceğine kuvvetle îtimat ederler. Ve bir hastanın sıhhati ve belânın defedilmesi için, gizli gizli sadaka verirler. Ve böylece o ve-rileni ve sadakayı kabûl ettiğine emîn olurlar. Onlara sıhhat ve rahatlık ihsân ettiğinde, o yakîn onlardan geri gider ve hayali endişeler geri gelir. Ve “Hudâvendâ! O zindan köşesinde usanmaksızın bin “Kul hüvallah” okuyarak sadâkat ile seni çağırmamız ve senin bizim hâcetlerimizi uygun eylemen ne hâl idi?” derler. Şimdi biz zindan içinde nasıl muhtaç idiysek, zindan dışında da öylece muhtâcız; tâ ki bizi bu karanlık âlem zindanından, nurânî olan nebîler âlemine ihrâc eylesin.

Şimdi… Zindan ve dert hâli dışında iken, o ihlâs, bize niçin gelmiyor? Çünkü acabâ fayda eder mi, yoksa etmez mi? Diye bize bin hayâl ârıza oluyor; ve bu hayâlin te’siri bin tembellik ve sıkıntı veriyor. Hani o hayâlsiz olan yakîn? Hak Teâlâ cevaben buyurur ki: “Lâ tettehızû aduvvî ve adüvveküm evliyâe” (Mumtehine, 60/1) “Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dostlar edinmeyin!..” Yâni sizin ve bizim düşmanımızdır dediğim bu düşmanı, dâima zindan içinde mücâhedede tutunuz. Çünkü o zindan ve belâ ve sıkıntı içinde bulundukça, ihlâsınız ortaya çıkar ve kuvvet kazanır. Diş ağrısından, baş ağrısından ve ten korkusundan kendinde ihlâsın ortaya çıkışını bin kere tecrübe ettin. Niçin tenin râhatı kaydında oldun ve onu bakımı ile meşgûl oldun? Vesîleyi unutmayın ve ebedî murâda ulaşmak ve karanlık zindandan kurtulmak için, dâima nefsi arzûsuz tutun. Çünkü “Ve emmâ men hâfe makâme rabbihî ve nehennefse anil hevâ. Fe innel cennete hiyel me’vâ.” (Nâziât, 79/40-41) yâni “Âzar durağında Rabb’inin indinde hazır olacağını bilip, ondan korkarak, nefsini hevâ ve şehvetlerinden men’eden kimsenin menzil ve karargâhı cennettir.”