İbn Çâvuş’un, Şeyh Salâhaddîn hakkındaki arkasından konuştukları, zihinde tutulacak bir asıldır. Hatta onunla daha çok fayda sağlar ve zulmetler ve perdeler def olunur. Bu İbn Çavuş, kendi kendine şöyle söyledi: “Gerçekten halk ve insanlar, memleketlerini, babalarını, analarını ve ailesini ve akrabasını ve kabîlesini terk edip Hind’den Sind’e sefer ederler ve demirden çanaklar îmal ederler. Bâzen bu âlemden kokusu olan bir adama ulaşırlar. Ve nice kimseler vardır ki, bunun hasretiyle ölürler ve kurtuluş bulmazlar; ve buna benzer bir adama ulaşamazlar. Oysa sen, böyle bir adama evinin içinde ulaştığın halde ondan yüz çevirdin. Bu ancak çok büyük bir belâdır.”
O İbn Çâvuş bana, şeyhlerin şeyhi Hakk’ın ve dînin salahı (Allah mülkünü dâim kılsın) hakkında nasîhat edip dedi ki: “Onun büyük bir kimse olduğu ve azamet sâhibi bulunduğu yüzünden bellidir. Mevlânâ’nın hizmetine dâhil olduğum günden beri, en aşağı olarak işittiğim şey, sizin isminizi andığı vakit, hiçbir gün “Efendimiz, Mevlânâmız, Terbiyecimiz, Halkedicimiz” tâbirinden başka bir tâbîr kullanmamıştır. Benim ondan perdeli oluşum bozuk niyetten dolayı değil midir?”
Oysa bugün Şeyh Salâhaddin’den bahis ile, onun bir şey olmadığını söylüyor. Şeyh Salâhaddin, kendi hakkında zannolunan şeylerin dışındadır. O, onun kuyuya düştüğünü görür ve şefkatinden dolayı, gerek ona ve gerek diğer insanlara, “Kuyuya düşme” der. Oysa o bu şefkati beğenmez. Haberin olsun ki, Salâhaddin’in râzı olmadığı bir şeyi işlediğin zaman, onun kahrının ortasında bulunursun; ve onun kahrının ortasında bulunduğun zamanda, lütfu sana nasıl tecellî eder? Belki seni cehennemin dumanı kaplayıp karartır. Şimdi sana nasîhat edip: “Benim kahrımda sâkin olma. Kahır ve gazab yurdumdan, Iütuf ve rahmet yurduma geç; çünkü sen benim rızâma uygun olan şeyi işlersen, muhabbet yurduma ve lütuf yurduma dâhil olursun; ve o lütuf ve muhabbet gönlüne tecellî edici olur ve nûrâni olursun” der. Yoksa sana garazdan dolayı nasîhat etmez. Sen ise, bu şefkat ve nasîhati, illete ve garaza çekersin. Böyle bir zâtın, senin ile garaz ve düşmanlığı olur mu? Sana harâm olan şarâbtan veyâ afyondan veyâ sebeplerden bir sebepten zevk hâsıl olduğu zaman, düşmanlarının hepsinden râzı olmuyor musun? Onları affetmiyor musun? Ellerini ve ayaklarını öpmüyor musun? Kâfir ile mü’min bu sâatte senin bakışında bir şey oluyor. İşte Şeyh Salâhaddin’de bu zevkin aslı ve bu zevkin en ateşlisi vardır. Hâl böyle ike Allah korusun onun bir kimseye nasıl kîni ve garazı olur? O bu nasîhatı ancak kullara olan şefkat ve merhametten söyler. Böyle bir sebep olmasa, neden dolayı bu çekirge ve kurbağa alaylarına garazı olsun? Böyle bir mülk ve azameti olan kimse, bu miskinlerle nasıl aynı düzeye iner? Hayat suyu zulmettedir derler; o evliyânın cismidir ve hayat suyu, o cismin içindedir. Sen hayat suyuna ancak zulmette ulaşırsın. Eğer bu zulmetten beğenmeyerek kaçarsan, hayat suyu sana nasıl ulaşır? Sen kötü olan kimselerden kötülükler ve fesâd olanlardan fesâd öğrenmek istediğin zaman, isteğine ulaşıncaya ve bunu öğreninceye kadar istediğin şeyin tersine olarak bin fenâ şeye ve dayağa tahammül edersin. Oysa fenâ bir şey olarak gelmeksizin ve alışkanlıklarını terketmeksizin, nebîlerin ve evliyânın makâmı olan ezeli bâkî hayatın tahsilini nasıl arzû ediyorsun? Bu, nasıl olur? Şeyh sana eski şeyhlerin hükmettikleri gibi, eşinin ve evlâdının ve mal ve mevkînin terki ile hükmetmiyor. O eski şeyhler bunun üzerine hükmederler ve eşini terket ki, biz alalım derler; ve buna da tahammül edenler bulunur idi. Size ne oldu ki, kolay bir şey ile nasîhat olunduğunuz zaman, buna tahammül etmiyorsunuz. “Ve asâ en tekrehû şey’en ve hüve hayrun leküm” (Bakara, 2/216) Yânî “Bâzen hoşlanmadığınız şey, sizin için hayırlıdır.” Bu halk ne söylüyorlar. Onlara körlük ve cehâlet üstün geldiğinden derinliğine düşünmezler. Gerçekte bir kimse çocuğa veyâ kadına âşık olduğu zaman, onu aldatıncaya kadar, nasıl tevâzû eder ve hallere düşer ve mal fedâ eder ve kalbinde hoşluk oluşuncaya kadar, gece ve gündüz nasıl durmadan çalışır; bundan usanmaz; bunun dışındaki şeylerden usanır. Şeyh’in muhabbeti ve Allah’ın muhabbeti, bundan daha aşağı mıdır? Ve hükmü ve nasîhatı ve yol göstericiliği az bir şey midir ki, yüz çevrilerek şeyh terkediliyor.
Şimdi anlaşıldı ki o kimse, şeyhin tâlibi ve âşıkı değildir. Eğer âşık ve tâlib olsaydı, dediğimizin çok daha fazlasını yapar ve sözümüz onun kalbinde, baldan ve şekerden daha lezzetli olurdu.