Bir kimse bu imâreti bir niyet ile yapar. Ya bir keremin ortaya konulması içindir, ya bir nâm içindir; ve yâhut sevâb içindir. Hak Teâlâ’nın maksâdı ise, evliyânın mertebelerinin yükseltilmesi ve onların türbe ve kabirlerine hürmettir. Onlar ise hürmete muhtac değildirler; ve kendi nefislerinde muazzamdırlar. Kandil eğer yükseğe konulmasını isterse, başkaları için ister; kendisi için değil. Onun için alt nedir, üst nedir? Her nerede olsa, kandil ışık saçıcı olur. Ancak nûrunun başkalarına ulaşmasını ister. Göğün üstünde olan bu güneş eğer altta olsa, yine o güneştir; ancak âlem karanlık kalır. Bundan dolayı üstte olması, kendisi için değildir; başkası içindir. Sonuç olarak onlar üstten ve alttan ve halkın hürmetinden münezzehdirler. Eğer sana o âlemin bir zerre zevki ve bir an letâfeti yüz gösterse; o anda üstten, alttan, efendilikten ve kölelikten ve makâm ve mevkîden ve her şeyden, sana daha yakın olan kendinden bîzâr olursun; hatırına bile gelmez. Onlar ki o nûrun kaynağı ve mâdeni ve aslıdırlar ve zevk içindedir; hiç alt ve üst ile kayıtlı olurlar mı? Onların öğünmesi Hak iledir; ve Hak alttan ve üstten ganîdir. Bu alt ve üst, alt ve ayak sâhibi olan bizler içindir. Resûl (a.s.) buyurdu ki: “Eğer beni Yûnus üzerine üstün tutarsanız, onun urûcu, balığın karnında ve benim urûcum âsumânın üstünde olduğundan dolayı üstün tutmayınız.” Çünkü Hak Teâlâ ne üsttedir, ne alttadır; O’nun tecellisi üstten ve alttan münezzehdir ve O’nun indinde hepsi birdir.
Hizmetler eden çok kimseler vardır ki, gâyeleri başka bir şeydir; Hakk’ın maksâdı ise başka bir şeydir. Hak Teâlâ Muhammed (s.a.v.) dîninin muazzam olmasını ve zâhir olup tâ zaman devâm ettikçe devâmlılığını murâd ettiğinden; bak gör ki, Kur’ân için, onar onar ve sekizer sekizer ve dörder dörder ciltler ile ne kadar tefsir yapmşlardır. Gâyeleri kendi fazîletlerini ortaya koymaktır. Keşşaf, Zemahşerî kendilerini ortaya koymak için bu kadar gramere ve dile ait incelikler ile güzel ve düzgün ibâreler kullanmışlardır. Sonuçta bundan amaçlanan oluşur. O da, Muhammed (s.a.v.) dîninin hürmetidir. Bundan dolayı halkın hepsi de Hakk’ın hizmetini yerine getirirler. Oysa Hakk’ın gâyesinden gâfildirler. Onların maksâdı ise başkadır. Hak Teâlâ âlemin devamlılığını murâd eder; bunun için onlar şehvetle meşgul olurlar ve kendi lezzetleri için, kadın ile şehvetlerini icrâ ederler. Oradan çocuk peydâ olur ve kendi zevk ve lezzetlerinin arkasında böylece bir hizmet yerine getirirler; o da âlemin kıvâmına sebeb olur. Şimdi hakîkatde Hakk’a ibâdeti yerine getirirler. Şu kadar ki onlar, o niyet ile yapmazlar. Mescidler yaparlar, onun kapısına ve duvarına ve tavanına bu kadar masraflar ederler; ancak îtibar kıble içindir ve maksâd kıblenin hürmetidir. Onların maksâdı her ne kadar o değil ise de, kıblenin hürmeti fazlasıyla olur. Evliyânın büyüklüğü, sûret yönünden değildir; eyvallah, onlar için üstlük ve büyüklük vardır; fakat örneksiz ve niteliksizdir. Nihayet bu kuruş, pulun üstündedir. Onun üstlüğü sûret yönünden değildir. Farz edelim gümüşü damın üstüne ve altını ise aşağıya koysan, muhakkak sûrette altın her halûkârda üstte; ve la’l ister altta, ister üstte olsun, altının üstündedir. Kepek kalburun üstündedir ve un altta; kesinlikle un üstündür. Bundan dolayı ma’nâ âleminde üstlük sûret yönünden değildir. Mâdemki o cevher ondadır; bütün hâllerde o üsttedir.