Otuzüçüncü Fasıl Her kimse, her nerede bulunursa bulunsun, kendi ihtiyâcının yanındadır

Tercüme: “Bizden uzak ol; artık aramızda yakınlık kalmadı, dediler. Bu, nasıl olur; oysa benim ihtiyacım sizsiniz; uzak olabilir miyim ?”

Bilinsin ki her bir kimse, her nerede bulunursa bulunsun, kendi ihtiyâcının yanındadır; hiç ondan ayrılmaz; ve her bir canlı, kendi ihtiyâcının yanında bulunur. Şöyle ki, ihtiyâcı ona babasından ve anasından daha yakındır ve ona yapışıktır ve onun ihtiyâcı, bir yular gibi kendisini bir o tarafa, bir bu tarafa çeken bir bağdır. Oysa bir kimsenin kendisini bağlaması düşünülemez. Şu halde mecbûren onu başka birisi bağlamış olur. Örneğin sağlıklı olmayı isteyen bir kimse, kendisini hasta etmemiş olur; çünkü o kimsenin hem hastalığı ve hem de sağlıklı olmayı istemesi düşünülemez. Ve kendi ihtiyâcının yanında bulunması, ihtiyâcını karşılayan kimsenin yanında bulunmasını gerektirir. Ve mâdemki kendi yuları ile berâberdir, o halde bu yuları çeken kimse ile de berâber olur. Ancak onun bakışı kendi yularınadır. Onun için yuları çekenin pek değeri bilinmez. Eğer bakışı, yuları çekene olsaydı, yulardan kurtulurdu. Ve onun yuları bu yuları çeken olurdu. Ona yuları, yularsız olarak yuları çekene gitmediği ve yulara bakıcı olduğu için takmışlardır. Hiç şüphesiz “Se nesimuhu alel hurtûm” (Kâlem, 68/16) “Biz yakında onun burnuna damga vuracağız” yânî o bizim arkamızdan yularsız gelmediği için, isteği olmaksızın onun burnuna halkayı takıp çekeriz, buyrulur.

Tercüme: “Seksen yaşından sonra, oyun olur mu derler. Ben de sekseninden önce oyun olur mu derim.”

Hak Teâlâ fazlından ihtiyarlara, çocukların haberdâr olmadığı bir arzû ve meyli ihsân etmiştir. Çünkü meyil ve arzû, o fazl sebebiyle tâzelik getirir ve sıçratır ve güldürür ve eğlence arzûsunu verir. Nitekim çocuk nasıl ki cihânı yeni görüp usanmamış ise, bu ihtiyar da yeni cihânı görür ve böylece o yeni âlemin eğlencesini arzû eder ve eti ve kanı çoğalır.

Tercüme: “Her bir ak kıl ortaya çıktıkça, oyuncaktan ibâret bir merkeb, koşar bir halde olursa, ihtiyarlığın güçlüğü çok büyük bir şey olur. Yânî ihtiyarlık ilerledikçe, oyun ve eğlence ile meşgûliyet de artar ise, o ihtiyarlık zorlu bir hâl olur.”

Şimdi ihtiyarlığın celâleti, Hakk’ın celâletinden daha çok olur. Çünkü Hakk’ın celâletinin bahârı zuhûra gelir ve ihtiyarlığın sonbaharı, ona gâlib olur; ve sonbahara mensûb olan tabîatı kendisini bırakmaz. Şimdi Hakk’ın fazlı olan bahârının zaafıdır ki, her bir dişin dökülmesi ile Hakk’ın bahârının gülüşü eksilir; ve her bir kılın ağarmasıyla Hakk’ın fazlının hoşluğu kaybolur; ve sonbahara mensûb olan her bir gözyaşı yağmuru ile hakîkatler bağı kederli olur.