Sûret, aşkın fer’idir. Çünkü bu sûretin aşksız bir değeri yoktur. Asıl olmaksızın mevcûd olamayan şey fer’dir. Bundan dolayı Allah’a sûret denmez.
Sûret fer’ olduğu zaman, ona fer’ demek mümkün olmaz. Çünkü aşk dahî, sûretsiz düşünülemez ve oluşamaz. Bundan dolayı sûret fer’ olur.
Niçin aşk sûretsiz düşünülemez? Diyoruz; belki sûret sebeptir. Yüzbin sûret aşktan ileri gelir.
Hem vekâlet edendir, hem hakîkatine eren. Eğer nakış, nakkâşsız değil ise, nakkâş da nakışsız değildir; lâkin nakış fer’ ve nakkâş asıldır. Bu hâl, parmağın hareketinin, yüzüğün hareketi ile berâber olmasına benzer. Hânenin aşkı olmadıkça, mühendis aslâ hânenin sûretini tasavvur etmez. Ve aynı şekilde buğday bir sene altının ve bir sene toprağın nasîbidir. Buğdayın sûreti ise, yine odur. Bundan dolayı buğdayın sûretinin kadri kıymeti aşk iledir. Ve aynı şekilde tâlib ve âşıkı olduğun hünerin sana göre değeri vardır ve hünerin tâlibi olunmayan bir devirde asla o hüneri öğrenmezler ve ona çalışmazlar. Aşk netîce olarak bir şeye ihtiyâçtır, derler.
Şimdi ihtiyâç asıl olunca, kendisine muhtac olunan da fer’ olur. Eğer “Bu söylediğin sözü ihtiyaç sebebiyle söylüyorsun” denilirse, bu söz sonuçta senin ihtiyacın sebebiyle mevcûd oldu; çünkü senin bu söze meylin olduğundan, bu söz ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı ihtiyaç öne geçmiş olur ve bu söz de ondan dogar. Şu halde söz olmaksızın, ihtiyâç mevcûd bulunur. Bundan dolayı aşk ve ihtiyâç onun fer’i olmaz.
Eğer “Sonuçta o ihtiyaçtan amaç bu söz idiyse, o halde amaçlanan nasıl fer’ olur?” denilirse, cevab veririz ki, dâima fer’ amaçlanandır. Çünkü asıl olan ağaçın kökünden maksad, ağacın fer’i olan meyveden ibârettir.