Otuzyedinci Fasıl Ve âlem kadîmdir diyen kimselerin sözü nasıl dinlenir?

Hz. Pîr-i dest-gîr buyurdular ki:

Bu ettikleri câriye da’vası eğer yalan ise ileriye gitmez. Fakat bu cemâatin vehminde bir şey yerleşti. Bu insanın vehmi ve bâtını, bir evin girişi gibidir. İlk önce evin girişine girilir, ondan sonra eve. Bu bütün dünyâ bir evdir. Ev girişi gibi olan bâtına her ne gelirse, mutlaka evde gözükür. Örneğin bu oturduğumuz evin sûreti, mühendisin gönlünde peydâ oldu; ondan sonra ev oldu. Şimdi dedik ki, bu bütün dünyâ bir hânedir. Vehim ve fikir ve endîşe bu evin dehlîzidir. Dehlîzde her ne peydâ olduğunu görürsen, hâne içinde de peydâ olacağını hakîkat bil ve hayır ve şerden dünyada peydâ olan şeylerin hepsi ilk olarak dehlizde peydâ olmuştur; ondan sonra da burada.

Hak Teâlâ âlemde garipliklerden ve acaîpliklerden ve bağlardan bostanlardan ve ilimlerden ve kitaplardan türlü türlü şeylerin peydâ olmasını murâd ettiği zaman, bâtınlara onların isteğini koyar; tâ ki ondan bu peydâ ola; ve aynı şekilde bu âlemde her ne görür isen, bilmiş ol ki o âlemde mevcûddur. Örneğin nemde ne görürsen, bil ki denizde vardır; çünkü bu nem o denizdendir. Ve aynı şekilde Hak Teâlâ bu göğün ve yerin ve arşın ve kürsînin ve diğer acaîbliklerin hilkat isteklerini mukaddes rûhlara ilkâ etmiş idi. Hiç şüphesiz âlem onun için peydâ oldu.

Ve âlem kadîmdir diyen kimselerin sözü nasıl dinlenir? Ba’zıları sonradan olmadır, derler ve böyle söyleyenler âlemden daha kadîm olan nebîler ve evliyâdır; ve Hak Teâlâ âlemin hilkat isteğini onların rûhlarına koymuş, ondan sonra âlem peydâ olmuştur. Bundan dolayı onlar âlemin sonradan olduğunu hakîkat üzere bilirler ve kendi makâmlarından haber verirler. Örneğin biz bu evde oturmuşuz; ömrümüz altmış sekiz veyâ yetmiş sekizdir. Gördük ki bu hane mevcûd değil idi. Bu hâne bir kaç seneden beri mevcûd oldu. Eğer bu hânede birtakım hayvânlar üreseler; ve meselâ kapısında ve duvarında kurt ve fare ve yılan gibi evlerde peydâ olan küçük küçük hayvanlar doğsa, onlar hâneyi yapılmış görüp, bu hâne kadîmdir, deseler bize delîl olmaz. Çünkü biz bu hânenin sonradan olduğunu gördük. İşte, o hânenin kapısında ve duvarında yetişerek bu hâneden başka bir şey bilmeyen ve görmeyen hayvancıklar gibi birtakım halk vardır ki, bu dünyâ evinde yetişmişlerdir; onlarda ulvî cevher yoktur. Menşe’leri buradandır ve yine burada ölürler. Eğer onlar nebîlere ve evliyâya karşı, âlem kadîmdir, derlerse delîl olmaz. Çünkü sen nasıl ki hânenin sonradan oluşunu görmüş isen, onlar da âlemin sonradan oluşunu görmüşlerdir. O nebîlerin ve evliyânın vücûdu, âlemden yüzbinlerce sene öncedir. Senenin ve sayının ne yeri vardır? Onun ne haddi ve ne de hesâbı yoktur.

Ondan sonra o filozofcuk sünnîye der ki: “Sen âlemin sonradan olduğunu ne ile bildin?”

Ey eşek! Sen âlemin kadîm oluşunu ne ile bildin? Sonuçta âlem kadîmdir dediğinin ma’nası, sonradan olma değildir; demek olur. Bu ise olmadığına şehadet olur. Sonuçta isbâta şehâdet, olmadığına şehâdetten kolaydır. Çünkü olmadığına şehâdetin ma’nası odur ki; “Bu adam falan işi yapmamıştır.” Oysa bunu bilmek zordur. O şâhid olan kimsenin, o adamın ömrünün başından sonuna kadar, gece ve gündüz, uyurken ve uyanık iken onunla beraber bulunması lâzım gelir ki “Elbette bu işi yapmamıştır” diyebilsin; dese de hakîkat olmaz. Mümkündür ki bunu, o uyurken yapmış olabilir, yahut o kimse helâya gitmiş olabilir ki, orada berâber bulunması mümkün değildir. Bu sebeble olmadığı yapmadığı üzerine şehâdet câiz değildir; çünkü tam olarak tesbîti mümkün değildir. Fakat isbâta şehâdet tesbît edilebilir ve kolaydır. Çünkü onunla berâber bulunduğun zaman, böyle dedi ve böyle yaptı, der. Şüphesiz bu şehâdet geçerlidir; çünkü beşer bunu tesbît edebilir.

Şimdi… ey köpek, bu kimsenin sonradan oluşa şehâdeti, senin âlemin kadîm oluşuna olan şehâdetinden daha kolaydır. Çünkü şehâdetin kısası sonradan olma değildir, demek olur. Bundan dolayı olmadığına şehâdet etmiş olursun. Şimdi her ikisine de bir delîl yoktur. Ve âlem sonradan olmama mıdır? Yoksa senin dedigin gibi kadîm midir? Bu görülmemiştir. Kadîm olduğunu ne ile bildin? Sonuç olarak da’vân pek güç ve pek muhâldir.