Allah Teâlâ Hazretleri hayrı ve şerri murâd eder; fakat ancak hayrâ râzı olur; çünkü “Ben bir gizli hazîne idim; bilinmeye muhabbet ettim” buyurmuştur. Hak Teâlâ’nın emîr ve yasakları murâd buyurduğuna süphe yoktur. Oysa me’mur, emrolunduğu şeyde tâbi’ olarak kerih görücü olmazsa, ona emir demek doğru olmaz ve aç olan kimseye “Ey aç, helva ve şeker ye!” denilmez. Eğer denilirse, bu emîr değil, belki ikramdır. İnsânın rağbet etmediği şeyden yasaklanması geçerli olmaz. Taş yeme, diken yeme demek geçerli bir ifâde değildir; ve eğer denilirse, buna “yasak” denilmez. Hayır ile emrin ve şerden yasaklamanın geçerli olması için, şerre rağbet edici olan bir nefsin vücûdu lâzımdır. Bu nefsin vücûd irâdesi, şerri irâdedir. Ancak Hak şerre râzı olmaz; eğer râzı olsaydı, hayır ile emretmezdi. Bu şuna benzer ki, öğretmeyi murâd eden kimse öğrenenin cehâletini murâd eder. Çünkü öğretmek ancak öğrenenin cehâleti ile mümkün olur; ve bir şeyi murâd etmek, onun gereçlerinden olan şeyi murâd etmektir. Ancak o kimse cehâlete râzı değildir. Râzı olsaydı eğitim almazdı. Ve aynı şekilde tabîb tabîbliği murâd ettiği zaman, insanların hastalığını murâd eder. Çünkü onun tabîbliğinin ortaya çıkması ancak insanların hastalığı iledir. Fakat insanların hastalığına râzı olmaz. Eğer râzı olsaydı, insanları tedâvî etmezdi. Ve aynı şekilde ekmekçi kazanç için insanların açlığını murâd eder; ancak onların açlığına râzı değildir. Eğer râzı olsaydı, ekmek satmazdı. Ve aynı şekilde emîrler ve çevresindekiler, sataşmak için muhâlif olanların ve başkaldıranların varlığını murâd eder. Eğer etmemiş olsalar, onların erlikleri ve sultana muhabbetleri olmaz ve ihtiyâcının olmayışı sebebiyle sultan onları toplamaz idi. Ancak onlar muhâlefete râzı olmazlar; olsalar çarpışmazlardı. Ve aynı şekilde insân, aslında nefsinin şerefine âit arzûları murâd eder. Çünkü teşekkür edeni ve itâat edeni ve sakınanı sever. Bu ise ancak nefsinde olan arzûların varlığı ile mümkün olur. Ve bir şeyi murâd etmek, onun gereçlerinden olan şeyi murâd etmektir. Ancak ona râzı değildir. Aksi halde nefsinden bu şeylerin izâle edilmesine çalışırdı.
Şimdi bilindi ki, şer bir yönden murâd edilir ve bir yönden murâd edilmez. Buna muhâlif olan hasım ise “şer, her yönden murâd edilmez” diyor. Oysa bir şeyi murâd edip onun gereçlerinden olan şeyi murâd etmemek mümkün değildir. Tabiî olarak şerre rağbet eden ve hayırdan nefret eden bu kibirli ve dik başlı nefs, emîr ve yasakların gereçlerindendir; ve dünyâda bütün şerler bu nefsin gereçlerindendir. Şimdi bu şerler murâd edilmezse, nefis murâd edilmez; ve nefis murâd edilmediği zamanda da emîr ve yasak ve nefsin lüzûmluları murâd edilmez idi. Ve eğer o dik başlı nefse rızâ verilse, yukarıda anlatıldığı şekilde ona emîr ve yasak bağlanmazdı. Sonuçta şer, gayrıdan dolayı murâd edilendir; yâni diğer bir sebepten dolayı murâd edilir.
Bundan başka biz deriz ki, hayırlarda şerlerin def’ edilmesi ma’nâsı mevcût olduğundan, bütün hayırları murâd eden kimse, şerlerin def’ edilmesini istemiş olur. Oysa şerrin def’ edilmesi, ancak şerrin vücûdu ile mümkündür. Yâhut deriz ki, îmânın irâdesi ancak küfürden sonra olur. Şu halde küfür, îmânın gereçlerindendir. Kısaca şerri irâde etmek, ancak “ayn”ı için murâd edildiğinde kabahâttir. Fakat hayır murâd edildiği zaman şerri irâde etmek kabahât değildir. Nitekim Hak Teâlâ Hazretleri “Ve leküm fîl kısâsı hayâtun” (Bakara, 2/179) yâni “Kısasta sizin için hayat vardır” buyurur. Kısas şüphesiz şer ve ilâhî bir yapıyı yıkmaktır. Ancak bu cüz’i bir şerrdir. Halkı öldürülmekten korumak ise, küllî hayırdır; ve küllî hayır irâdesiyle, cüz’i şerri murâd etmek kabahât olmaz. Küllî şerre râzı olarak, cüz’i şerrin irâdesini terk etmek kabahâttir. Bu şuna benzer ki, anne cüz’i şerrine baktığı için çocuğu yasaklamayı murâd etmez. Baba ise küllî şerre bakarak onun yasaklanmasına râzı olur. Âkile, yâni yenirce hastalığına tutulan kimsenin hasta olan parçasının kesilmesi de buna benzer. Allah Teâlâ Afüvv ve Gafûr ve Şedîdü’l- ikâb’tır.
Şimdi bu parçaları tasdîk etmek ister mi, istemez mi? “Belî yâni evet” demek lâzımdır. Hak Teâlâ’nın Afüvv ve Gafûr olması ancak günahların vücûdu iledir; ve bir şeyi irâde etmek, onun gereçlerini irâde etmektir. Ve aynı şekilde Hak Teâlâ bize affetmek ile ve barış ve ıslâh ile emretti. Bu emrin faydası ancak husûmetin vücûd bulması iledir. Bunun benzeri, Sadr-ı İslâm’ın dediği şeydir. şöyle ki: Muhakkak Allah Teâlâ bize kazanç ve mal hâsıl etmekle emretti. Çünkü “Ve enfikû fî sebîlillâhi“ (Bakara, 2/195) yâni “Allah yolunda harcayın” buyurdu. Mal harcamak ise, ancak mal ile mümkündür. Bundan dolayı mal hâsıl etmek ile emretmiş oldu. Ve namaz ile emretti. Şu halde abdest ile emretmiş oldu. Ve abdest su ile olacağından, su hâsıl ederek ve namazın gereçlerinden olan şeylerin hepsiyle emîr buyurmuş oldu.