Kırkyedinci Fasıl Hak Teâlâ Hazretleri bir kulunu sevdiğinde, ona belâ verir

Şükür, ni’metleri avlayıp bağlamaktır. Şükür sesini işittiğin zaman, ihsânın artışına hazır olursun. Hak Teâlâ Hazretleri bir kulunu sevdiğinde, ona belâ verir. Eğer sabrederse, derecesini yüksek eyler; ve eğer şükrederse onu seçkin kılar. Ba’zıları Allah’ın lütfuna ve ba’zıları da Allah’ın kahrına şükrederler. Onların her birisi de hayırlıdır. Çünkü şükür bir panzehirdir ki, kahrı lütfa çevirir. Akıllı ve kâmil kimse, huzûr ve belâ içinde Hudâ’ya şükreden kimsedir. Eğer murâdı ateşin en dibi bile olsa bu kimse Hakk’ın seçilmişi olan kimsedir. Şimdi şükür amaca ulaşmayı hızlandırır; çünkü zâhiri şikâyet, bâtıni şikâyeti doğurur. Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz buyurmuştur: “Ben çok gülen ve çok katledenim.” Cefâ edenin ve sitemkârın yüzüne karşı olan gülmem onu öldürmektir. “Gülen”den kasıt, şikâyet etmek yerine şükretmektir.

Hikâye olundu ki: Resûlûllah (s.a.v.) Efendimiz’in ashâbında birisinin bir yahûdî komşusu vardı. Yahûdînin evinden fenâ ve pis şeyler ve çocukların idrarları ve çamaşır suları akardı. Oysa o sahâbi yahûdîye teşekkür ve ailesine de teşekkür etmeyi emrederdi. Sekiz sene bu hâl üzere geçti. Müslüman olan kişi vefât ettiğinde yahûdî ta’ziye için sahâbînin ailesinin yanına gitti. Evin içinde bu pislikleri ve bunların aktığı menfezleri gördü. Geçen süre içerisinde olup bitenleri anlayınca, kendisinde şiddetli bir pişmanlık oluştu ve sahâbînin âilesine “Vâh size! Bu hâli bana niçin haber vermediniz de, dâima teşekkür edip durdunuz?” Cevap verdiler ki: “Merhûm bize şükür ile emreder ve şükrün terki husûsunda bizi tehdîd ederdi.” Yahûdî bunu işitince îmân etti. Beyit: Nazmen tercüme:

“Sâlihlerin zikri eder salâh hâline teşvîk

Hâtıra şarâb gelir çalgıyı çalan anılsa nitekim.”

Bunun için Allah Teâlâ Hazretleri Kur’ân-ı Kerîm’inde nebîlerini ve kullarının sâlihlerini ve ilâhî fiillere olan şükürlerini ve zâlimin zulmüne sabredenleri ve intikamdan vazgeçenleri överek anlatmıştır. Şükür, ni’met memesini emmektir. Meme ne kadar süt ile dolu olursa olsun, memenin başına kadar gelmek; yâni onu emmek lâzımdır.

Birisi şükürsüzlüğün sebebi nedir ve şükre mâni’ olan şey nedir? diye sordu. Şeyh buyurdu:

Şükre mâni’ olan şey hâm açgözlülüktür. Çünkü bu şekilde açgözlü olan kişi kendisinin eline geçen şeyi daha önce açgözlü olarak istemişti. İşte o hâm olan açgözlülük hâli onu şükürsüz kıldı. Bundan dolayı kendi ayıbından gâfil oldu ve verdiği naktin ayıbından ve sahteliğinden gaflet etti. O hâm açgözlülük, hâm meyve ve çiğ ekmek ve et yemek gibi olduğundan, şüphesiz hastalığın ve şükürsüzlüğün doğuşunu gerektirir. Bir kimse zararlı bir şey yediğini bildiği zaman ona istifrâğ etmek vâcibdir. İstifrâğ etmek ve o bozuk zandan kurtulmak ve o bir illetinin, yüz illet olmaması için Hak Teâlâ hikmeti ile onu şükürsüzlüğe mübtelâ etti. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de buyurur: “ve belevnâhüm bil hasenâti ves seyyiâti leallehüm yerciûn” (A’râf, 7/168) yâni, “Biz onları gâh zenginlik ve sıhhat ve gâh fakirlik ve şiddet ile imtihan ettik; tâ ki onlar günahtan sevâba dönsünler.” Bu gibi zâtların bakışı Allah’a şirk koşma gibi olan sebeplerden rücû’ eder. Nitekim Bâyezid buyurmuştur ki: “Yâ Rab, ben sana şirk koşmadım.” Hak Teâlâ Hazretleri ise “Süt gecesi hariç!” Yâni bir gece süt içip “Bana zarar verdi” dedin. Oysa Darr yânî Zarar Verici ve Nafi’ yânî Fayda Verici hep benim, buyurdu. Cenâb-ı Hak sebebe baktığından onu şirk koşmuş sayarak, sütten önce ve sonra Darr yânî Zarar verici olan benim, lâkin sütü kabâhat gibi ve zararları da üstâdın edeblendirmesi gibi kıldım buyurdu.

Şimdi üstâd çırağına “Meyve yeme!” dediği halde çırağı yese, üstâd onun ayağının altına vurduğu zaman, çırağın, “Yediğim meyve ayağıma zararlar verdi” demesi doğru olmaz. Lisan, bu asıl üzerine şirkten korunduğunda, Hak Teâlâ Hazretleri uluhiyyeti nezdinde çok saydığı az bir şey şirk koşmak ârızasından o kimsenin rûhunun temiziliğine kefil olur. Ni’metlere hamdetmek ile şükretmek arasındaki fark budur ki, onun güzelliğine ve yiğitliğine şükrettim, denilmez. Hamd ise şükürden daha kapsamlıdır.