Sirâceddin dedi ki: “Bir mes’eleden bahsettim, içimde elem peydâ oldu.”
Hz. Pîr-i dest-gîr buyurdular ki:
“O, bir müvekkildir; onu söyleyemeyesin, diye onu bırakmaz. Gerçi o müvekkili his ile görmezsin; ancak şevk ve gayret ve elemi gördüğün zaman, müvekkilin mevcûd olduğunu bilirsin. Bir bahçeye girersin, güllerin yumuşaklığı sana temâs eder ve diğer taraftan gittiğin zaman, dikenler batar. Her ne kadar ikisini de görmezsen bile, anlarsın ki, o taraf dikenlik ve nâ-hoş ve zahmettir; ve bu taraf gülistan ve rahattır. Buna vicdâni derler; hissedilenden daha âşikârdır. Örneğin açlık ve susuzluk ve gazab ve sevinç, hiçbiri hissedilir değildirler; ama hissedilenden daha çok âşikârdırlar. Çünkü eğer gözünü açsan, his olarak görmezsin; ancak açlığı kendinden hiç bir hile ile defetmek mümkün değildir; ve sıcak yemeklerdeki sıcaklık dâhi böyledir. Sıcaklık ve soğukluk ve tatlılık ve acılık yemeklerde hissedilir değildirler; fakat hissedilenden daha fazla âşikârdırlar.
Sonuçta sen, bu tene ne kadar dikkat ediyorsun? Senin buna ne bağlılığın vardır? Sen bunsuz kāimsin ve dâima bunsuzsun. Eğer gece olursa, ten kaydında olmazsın ve eğer gündüz olursa, işler ile meşgûlsün; asla ten ile değilsin, başka bir mahaldesin. Sen neredesin ve ten nerededir? “Ben bir vâdîdeyim, sen bir vâdîdesin.” Zanneder ki ten öldü, o da öldü. Hey! Senin ne bağlılığın vardır? Bu göz çok büyük bir kayıttır; ve ten çok büyük bir zihin karıştırıcıdır. Firavun’un sihirbazları bir zerre vâkıf oldukları zaman, teni fedâ ettiler. Kendilerinin bunsuz kāim olduklarını gördüler. Tenin onlara hiç bağlılığı yoktur. Ve aynı şekilde İbrâhîm ve İsmâîl ve nebîler (aleyhimü’s-selâm) ve evliyâ (kaddesallâhu esrârehum) vâkıf oldukları zaman, tenden ve onun uzak olmasından ve olmamasından kurtulmuş oldular.
Haccâc, çok yemek yemiş ve başını kapıya dayamıştı. “Sakın kapıyı hareket ettirmeyin ki, başım düşmesin” diye nidâ ederdi. Başının bedenden ayrı olduğunu ve bir vâsıta ile kāim bulunduğunu zannetmiş idi. İşte bizim halkın halleri böyledir. Kendilerinin bedene bağlılıkları vardır; veyâ kendilerini beden ile kāimdir zannederler.