“Allah Teâlâ Âdem’i kendi sûreti, ya’nî kendi sıfatı üzere halk etti.” Bütün âdemler görünme yeri isterler. Birçok kadınlar vardır ki örtülüdürler; ancak kendilerinin isteklilerini tecrübe için, yüzlerini açarlar. Nitekim sen usturayı tecrübe edersin; ve âşık ma’şûka, ben sensiz uyumadım, yemedim, şöyle oldum, böyle oldum der. Onun ma’nası bu olur ki: “Ma’şûka ma’şûkluk etmek ve kendi aşkını ve güzelliğini görünme yeri kılmak için, sen bir görünme yeri istersin. İşte senin görünme yerin benim.” İşte böylece âlimlerin ve hüner sâhiplerinin hepsi görünme yeri taleb ederler. “Ben gizli bir hazîne idim, bilinmeye muhabbet ettim” ve “Hak Teâlâ Hazretleri Âdem’i sûreti üzere, ya’nî hükümlerin sûreti üzere halk buyurdu.” Onun hükümleri mahlûkların tümünde zâhir olur; çünkü hep Hakk’ın gölgesidir. Ve gölge şahsa benzer. Eğer beş parmak açılırsa, gölge de açılır ve eğer şahıs rükû’a giderse, gölge de rükû’a gider; ve eğer uzanırsa, gölge de uzanır. Geriye kalan da bu kıyâs üzeredir.
Şimdi halk bir isteğin ve sevgilinin tâlibidirler. Hepsinin kendilerine muhabbet edici ve tevâzu edici olmalarını isterler. Düşman ile düşman, dost ile dost olmayı murâd ederler. Bunun hepsi Hakk’ın hükümleri ve sıfatlarıdır ki, gölgede görünür. Bu bölümde olan şeyin amacı budur ki, bizim gölgemiz bizden habersizdir; ammâ biz haberdârız. Ancak Hakk’ın ilmine oranla bizim bu vâkıf oluşumuz, habersizlik hükmündedir. Şahısta her ne varsa, ba’zı şeylerin dışında, hep gölgede görünür. Bundan dolayı Hakk’ın sıfatlarının hepsi, bizim gölgemizde görünür. Şu kadar var ki “ve mâ ûtîtüm minel ilmi illâ kalîlâ” (İsrâ’, 17/85) ya’nî “Size ilimden az bir şey verilmiştir.”