Altmışyedinci Fasıl Gerçi o fikir, doğru ve savâbdır; fakat hayâldir

Dünyâda tahsîl ve çalışma ile hâsıl olan her ilim, beden ilimleridir; ve öldükten sonra hâsıl olan ilim, din ilimleridir. Ene’l-Hak ilmini bilmek, beden ilimleridir; ve enel-Hak olmak, din ilimleridir. Kandilin nûrunu ve ateşi görmek, beden ilimleridir; [ateşte yanmak din ilimlerindendir. Müşâhededen ibâret olan her şey, din ilimlerindendir. Bilgiden ibâret olan her şey beden ilimlerindendir.] Muhakkak olan şey, müşâhede ve rü’yettir. Geri kalan bütün ilimler, hayâl ilmidir.

Örneğin mühendis düşünüp, medrese binâsını hayâl etti. Gerçi o fikir, doğru ve savâbdır; fakat hayâldir. Medresenin binâsını tamamladığı zaman hakîkat olur. Şimdi hayâlden hayâle farklar vardır. Ebû Bekir ve Ömer ve Osman ve Ali (rıdvânullahi Teâlâ aleyhim ecmaîn) hazarâtının hayâlleri, ashâb-ı kirâm (radıyallâhu anhüm) hazarâtının hayâlleri üstündedir.

Nitekim maharetli bir mühendis, bir evin binâsını hayâl eder; ve mühendis olmayan kimse de, bir ev binâsını hayâl eder. Arasında çok büyük fark vardır. Çünkü mühendisin hayâli hakîkate yakındır. O taraf da böyledir. Hakîkatler âleminde ve dîdarda müşâhededen müşâhedeye sonsuz farklar vardır. Şimdi zulmânî yedi yüz ve nurdan yedi yüz perde vardır diye söyledikleri şey, hayâl âleminden olan şeyler zulmânî perdeler; ve hakîkatlerden olan şeyler, nûrânî demektir. Ammâ hayâl olan zulmet perdelerinin arasını, böyle derin bir farkın varlığıyla berâber, hayâlin letâfetinin çokluğundan ayırt etmek ve bakışa getirmek mümkün değildir. Hakîkatlerde de farkı anlamak mümkün olmaz.