“Îsâ (a.s.)dan soruldu ki: Yâ Rûhullâh, dünyâda ve âhirette en büyük ve en güç olan şey nedir? Buyurdu ki: Allah’ın gazabıdır. Bizi bundan ne şey kurtarır? dediler. Buyurdu ki: Öfkeyi yenerek gazabını kırmaktır.”
Gazabı kırmanın yolu budur ki, nefis şikâyet etmek istediği zaman, onun tersini yapmalı ve şükür etmeli; ve derûnunda onun muhabbeti oluşuncaya kadar şükürde abartmalıdır. Çünkü sahte olarak şükretmek, Hak’dan muhabbet istemektir. Büyük Mevlânâ, ya’ni Sultânü’l- Ulemâ (kaddesallâhu sırrahü’l-azîz) hazretleri: “Halktan şikâyet, Hâlık’tan şikâyettir” buyurdular. [Ve yine buyurdular] ki: “Gaybetde düşmanlık ve öfke ateş gibi kat kat gizlidir. Bir kıvılcım sıçradığını gördüğün zaman, onu söndür, tâ ki gelmiş olduğu yokluğa gitsin. Eğer o kıvılcıma cevab ve karşılık sözü ile yardım edersen, yokluktan başkaları da sıçrar. Onu tekrar yokluğa döndürmek senin için güç olur.”
”İdfa’ billetî hiye ahsenüs seyyieh” (Mü’minûn, 23/96) ya’nî “Sen kötülüğü iyi şeyle def’et!” âyet-i kerîmesinin yüksek hükmüne uygun muâmele et; tâ ki düşmanı iki yönden kahretmiş olasın. Yönün birisi budur ki, düşman onun eti ve derisi değildir; kötü bir endîşesidir. Şükrün çokluğu ile senden def’ olduğu zaman, dâima ondan da def’ olunmuş olur. Def’ olma sebebinin birisi “İnsan, ihsânın kölesidir” hükmünce tabî olaraktır; ve diğeri de, düşmanın fayda görmemesindendir. Nitekim çocuklar birisine bir isim takıp çağırırlar. O söver. Sözümüzün te’siri oldu diye onların o isim ile çağırmaya rağbetleri artar; ve eğer o kimsede bir değişiklik görmezler ve bu seslenmede bir fayda müşâhede etmezlerse, meyilleri kalmaz.
İkinci yön budur ki: Bu affetme sıfatı, sende gözüktüğü zaman, anlaşılır ki, onun kötülemesi yalandır ve eğri görmüştür. O, seni olduğun gibi görmemiştir. Ve aynı şekilde anlaşılır ki, kötülenmiş olan sen değilsin, kendisidir. Oysa onun kendisinin böyle açığa çıkması kadar hasmı mahcûb edecek hiçbir delil yoktur. Bundan dolayı sen şükür ve övme ile ona zehir verirsin; çünkü o senin noksanlığını açığa çıkartır. Sen ise kemâlini ve Hakk’ın sevgilisi olduğunu gösterirsin. Nitekim Hak Teâlâ buyurur: ”vel âfîne anin nâsi, vallâhu yuhibbül muhsinîn” (Âl-i İmrân, 3/134) ya’nî “O kimseler ki…insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.” Hakk’ın sevgilisi olmuş olan noksan olmaz. Onu o kadar övesin ki, onun dostları “Gâlibâ bize iki yüzlülük yapıyor ki, onunla bu derece anlaşmaktadır” diye şüpheye düşerler. Beyit: Tercüme:
“Her ne kadar bıyıkları çoksa da, nezâketle yavaşça onların o bıyıklarını yol; ve her ne kadar boyunları kalınsa da, sen onların boyunlarını, yumuşaklık ile kır, eğdir!”