Yetmişbirinci Fasıl Ömrü, bu kadar kısalığı ile berâber, birkaç kelime içinde tüket

Hz. Pîr-i dest-gîr buyurdular ki:

İnsanın nefsinde hayvanlarda ve yırtıcılarda olmayan bir şer vardır derler. Bu, insanın onlardan beter olması yönünden değildir. Bu o yöndendir ki, insanda bulunan ahlâkın kötüsü ve nefsin şerleri ve uğursuzluklar, onda olan gizli bir cevher dolayısıyladır. Bu ahlâk ve uğursuzluklar ve şer, o cevherin perdesi olmuşlardır. Cevher ne kadar enfes ve büyük ve şerefli olursa, onun perdesi de o kadar fazla olur. Bundan dolayı bir insanın uğursuzluğu ve şerri ve ahlâkının kötülüğü o cevherin perde sebebi olmuştur; ve bu perdelerin kalkması, ancak yoğun mücâhedeler ile olur; ve mücâhedenin çeşitleri vardır. Mücâhedelerin en büyüğü, Hakk’a yönelip, bu âlemden yüz çevirmiş yârân ile bir arada olmaktır. Sâlih yârân ile oturmaktan daha güçlü bir mücâhede yoktur; ve onları görmek nefsin fâni olması ve terkidir; ve bundan dolayıdır ki, cehâlet yılanı bir sene insan görmezse ejderha olur, derler. Ya’nî, şerri ve uğursuzluğu terke sebeb olan bir kimseyi görmezse demektir. Her nereye buyük bir kilit koyarlarsa, orada şahane ve kıymetli bir şey bulunduğuna delîldir; ve her nerede perde çok büyük olursa, cevher de a’lâ olur. Örneğin bir hazînenin üzerinde yılan bulunur. Sen yılanın çirkinliğini görme; hazînenin değerli oluşuna bak! Kemâlin gereği, gayrın ona meylidir; ancak o meyil, kendisinin noksânına değil, kemâline olur. Allah’ın kemâli mevcûdların kemâlidir ve onun hakkında noksanı câiz görme kemâl sebebidir ve âlem işlerinin icâbıdır ve cihânın bâtıl olmayışıdır. Ve onun yokluğunun mümkün olması, âlemin iptâlidir.

Zevke sûret verip, onun esaslarını ve sınırlarını araştırırsan, zevk gider. Şimdi sen keyfiyyeti ve fiili düşünceyi “Allah” yaparsın. Sende zevk oluşmadığını bilmezsin. Oysa o düşünceler ve o hayâl “Allah” olmaz. Ya’nî bizim tâlib ve âşıkımız ol ve sana kemâl hâsıl olması için, Allah’da hayâli ve düşünceyi ve sınırı ve esâsı ve i’tirâzı terk et; ve hareket eden başını ve ayağını aşk çoşkusundan, tencerenin ağzından taşan bir köpük bil ki, hayat ve onun dışındaki Allah’ın sıfatlarından her bir sıfatta kendinden habersiz olmayasın; ve şerh ve keşfetmeye çalışmakla günler geçirdiğin ve senelerce uğraştığın fıkıh âlimliği ve nahiv şerhi ve i’tirâzlar ve arapça iştikâk ya’nî kelime türetme san’atı ve hekimlikteki inceliklerin aslı, sana vâki’ olur. O hoş hâlin misk gibi kokusu cihâna yayılmış olur; ve herkes seni kadir ve şeref sâhibi bilir. O bir kelime içinde uyanıklığı ararsan, zevk sâhibi olursun. İlim türlerinin hepsinde, o anda uyanıklık içinde olup, hangisini zikretsen, sende bir keskinlik ve zihin açıklığı ortaya çıkar. Çünkü bütün kelimeler birdir ve renklerin hepsi, rûhun rengidir. Eğer o bir kelimede vâkıf olmasan ve zevksiz olursan, o hâl içinde, ilim türlerinin hepsinde zevksiz olursun. Zevk ve üstün geliş ve ikrâm odur ki, nefsini o güçlüklere salıp, bu sıfatla diğer rûhların hallerini istilâ edecek bir hâl peydâ etmelisin; tâ ki yıldızların ve kandilin aydınlığı, gündüzün aydınlığından nasıl kaybolursa, onların kuşatmaları ve hâtıraları da senin o hâlinin aydınlığı içinde unutulmuş ve görünmez olsun. Şüphesiz senin o parlaklığın onlara görünür; derler ki: “Ne âlim ve zekî kimsedir!”

Şimdi… Acele etme ve ömrü, bu kadar kısalığı ile berâber, birkaç kelime içinde tüket ve,

“güçlükler ve kitaplar ve ilimler senin olsun; bir daha gelmeyiz.”

Hiç gelme! Hakk’ı gelmemek ile tehdîd mi ediyorsun? Eğer gelirsen, kendin için geliyorsun.